18 Ocak 2011 Salı

ÇOCUKLARDA BESLENME

İlköğretim Dönemi Çocuklarda Sağlıklı Beslenme  
Gelişme çağında mutlaka alınması gereken süt, yumurta, et ve tavuk gibi besinler ve yararları üzerinde durulmalı ve bu tür gerekli besinlerin alınmaması halinde
vücudun uğrayacağı hasarlara da dikkat çekilmelidir.
          Bir ilköğretim öğrencisinin her gün tüketmesi gereken besinler ve miktarları:
Kemikleri, dişleri ve kaslarının gelişimi, yaşına ve ağırlığına göre ideal boy uzunluğuna sahip olabilmesi için 2-3 su bardağı süt veya yoğurt, bir kibrit kutusu
büyüklüğünde peynir..
Beyin gelişimi, hastalıklara karşı dirençli olması ve kansızlıktan korunması için 2-3
köfte büyüklüğünde et (tavuk, balık veya hindi), haftada 3-4 kez 1 adet
yumurta, haftada 3-4 kez 1 porsiyon kuru baklagil..
Hastalıklara karşı daha güçlü olması, gözlerinin, dişlerinin, cildinin sağlığı ve kabız
olmamaları için 5 porsiyon taze sebze veya meyve.
Enerji sağlaması, sinir sisteminin güçlenmesi için 4-6 orta dilim ekmek, 1porsiyon pilav,makarna veya 1 orta dilim börek, 1 kâse çorba.


3 ANA 2 ARA ÖĞÜN
Çocuğunuzu günde 3 ana 2 ara öğün olarak besleyin.
Sabah kahvaltısı yapmadan güne başlatmayın, öğün atlatmayın.
Ara öğünlerde çocuğunuzun beslenmesi için meyve, ayran, süt, taze meyve suları,
peynirli sandviç, küçük kek veya poğaça gibi besinleri tercih edin.
İyotlu tuz tüketin, tuzu yemeğe ocaktan indirmeye yakın katın.
Çocuğunuzun günde 2-2,5 litre su/sıvı tüketmesini sağlayın.
Beslenme çantasını, evde yapılmış tost, yumurta, kek, poğaça, börek, taze
meyve, ayran, salatalık, domates ve havuç gibi yiyeceklerle hazırlayın.
Beslenme çantasının temizliğine çok dikkat edin.
Çocuğunuzu açıkta satılan besinleri almaması konusunda uyarın.
El yıkama ve diş fırçalama alışkanlığı kazandırın.
Çocuğunuza yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak için örnek olun.
Aşırı yağlı, tuzlu ve şekerli besinler yerine sağlıklı besinler seçmesini
teşvik edin.
Çocuğunuzun hareketli bir yaşam sürmesine dikkat edin, herhangi bir spor dalı
ile ilgilenmesi konusunda destekleyin.

Çocuğunuza Sağlıklı Beslenmeyi Öğretme Taktikleri  
Anne babalar genelde çocuklarının yeterince yemek yemediğinden ve abur cubura düşkün olduklarından şikâyet ederler. Ancak çocuğunuzun sağlıklı beslenme alışkanlıklarına sahip olmasında siz anne babalara büyük pay düşüyor.

1-Taklitle öğretin

Çocuklar anne ve babalarının hareketlerini taklit eder. Ebeveynlerin yeme
alışkanlıkları onlar için örnek teşkil eder.
Çocukların yanında sağlıklı beslenmeye ve yavaş yemek yemeye özen gösterilmeli.

2-Seçenek önerin

Çocuğu sofraya çağırdığınızda ona seçenekler sunun. Eğer birkaç farklı sebze
olursa çoğu çocuk tabakta yemek isteyebileceği bir şey bulabilir. Çocuk böylece
aynı öğünde farklı besin gruplarıyla beslenme alışkanlığı da edinmiş olur.

3- Kolayca erişebilsin

Çocuklar ulaştıkları yerlerdeki hafif yiyeceklere el atar. Hazırladığınız
sağlıklı yiyecekleri gün içinde kolayca ulaşabilecekleri, gözlerinin önünde
olan yerlere koyun.

4- Tabakları süsleyin

Aynı servis tabağındaki turuncu havuç, yeşil kereviz, küçük kırmızı domates ve
beyaz karnabahar güzel bir şekil ve renk verir, çocuğu yemek yemeye teşvik
eder.

5- Yemek yaptırın

Çocuklar ne yaparlarsa onu yeme eğiliminde olurlar. Anne babalar çocuklarıyla
mutfakta eğlenceli saatler geçirmeliler. Kek gibi yapması kolay yiyecekler
alışkanlık yaratır.
Çocuğunuzun Beslenme Alışkanlığı  
         Britanya’daki University Collage London psikologlarına göre, çocukların yemek alışkanlıklarında en büyük gösterge aileleri.
         Gençlerin damak tadının pek çok etkiyle değişebileceğini söyleyen uzmanlar, buna rağmen yeme alışkanlıkları üzerinde en önemli etkinin anne babadan görmek olduğunu açıkladı. Araştırma için 22 anaokulundaki öğrencilerin aileleriyle anket yapıldı.

        İki-altı yaşlarındaki bu çocukların üçte birinden fazlasının sağlıksız beslendiği ve bu alışkanlığı da ailesinden aldığı anlaşıldı. Ayrıca anne sütüyle beslenen bebeklerin ileride, mamayla beslenen bebeklere göre daha fazla meyve ve sebze tükettiği bildirildi. Uzmanlar, anne sütünde annenin yediklerinin aroması bulunduğunu ve bebeklerin yeni tatlara daha açık yetiştiğini söyledi. Dünya Sağlık Örgütü, obezite,
kanser, kalp ve diyabet gibi hastalıklara karşı günde beş porsiyon meyve ve
sebze öneriyor.
 http://www.hekimce.com/index.php?kiid=2860   18 Ocak 2011 Salı 14:39:23

16 Ocak 2011 Pazar

UTANMA+MA


          
Larousse'a göre, cinsel bir anlam taşıyan şeylere karşı duyulan endişe ve korku duygusudur. Fakat utanma duygusu çoğunlukla cinsel bir anlam taşımayan gizlilik, ihtiyatlılık ve edeplilik duygularını da içerir.
Ünlü cinsel bilim adamı Havelöck Ellis 1907 yılında cinsel içgüdü ve utanma
duygularının işleyin! anlatan bir yazı dizisi yayımlamıştı. Daha sonra Max Scheler Ellis'in, hayvanlarda da utanma duygusunun var olduğu yolundaki düşüncelerini çürüttü ve utanmanın yalnız insana özgü bir duygu olduğunu ortaya koydu.


         İnsan olmayan hiç bir canlı utanç duymaz, tüm tehlikelere karşı insana özgü değerler taşıyan korunma ve karşı koyma iç güdülerini bilemez. Utanma duygusu incelenirken gövdesel ve ruhsal utanma duygularının birbirinden ayrılması gerekir.UTANMA DUYGUSUNUN YENİ ADI : "SOSYAL FOBİ"

http://e-psikoloji.com/forum/showthread.php?627-Utanma-Duygusu-Sosyal-Fobi.!!
18 Ocak 2011 Salı 14:52:47
       “Sosyal ağlar utanmayı yok etti !”“İnsanların hayatlarının bütün detaylarını tüm dünyayla paylaşmalarını sağlayan Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri utanma duygusunu yok ediyor.” Bu cümle, 30 yıl boyunca utanma duygusu üzerine araştırma yapan ABD’li psikoloji profesörü Rowland Miller’ın ulaştığı sonucu özetliyor.

     Texas’taki Sam Houston State Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Miller, geçen ay yayımladığı araştırmasında,son yıllarda özellikle gençler arasında utanma duygusunun gittikçe ortadan kaybolduğunu ve bunun en büyük nedeninin teknoloji olduğunu belirtti. İngiliz Times gazetesi yazarı Nicola Pearson, Miller’ın araştırmalarından ve kendi tecrübelerinden yola çıkarak, “Artık hiçbir şeyden utanmıyor muyuz?” başlıklı bir makale yayımladı. Bir gün eve giderken yol kenarında karanlık bir köşede seks yapan bir çift gördüğünü anlatan Pearson, “Beni gördüklerinde utanmıştan çok, onları rahatsız ettiğim için kızmışa benziyorlardı” diye yazdı. “Utanmak, tek başınayken hissettiğiniz bir his değil, sosyal bir duygudur.Başka insanların hakkınızda ne düşündüğünü umursadığınızı gösterir” diyen Pearson, Prof. Miller’ın da bu konudaki şu saptamalarına yer verdi: “Twitter ve facebook’ta her düşüncemizi açıklamaya öylesine alıştık ki, gittikçe duyarsızlaşıyoruz ve insanların ne düşündüğünü umursamaz hale geliyoruz. Biri Bizi Gözetliyor gibi yarışmalarda insanların sürekli kendilerini aptal yerine koyup bir de bundan para kazandığını görünce, utanacak bir şey kalmıyor.


“Duygusuzlaşıyoruz”
        Utanma duygusu, insanların toplumda kabul görmek istediğini gösterir. Bizim nedüşündüğümüzü umursamayan insanlardan hoşlanmayız ve onlara güvenmeyiz. Utanmakistemeyen insanlar daha düşünceli, dikkatli ve saygılı davranırlar. Utanma duygusu olmazsa davranışlarımızı hiçbir şekilde kısıtlama ihtiyacı duymayız. Nezaket gösterme ve doğru-yanlış ayrımı ortadan kalkarsa duygusuzlaşırız ve diğer insanların hayatını zorlaştırırız.”
 http://www.haber3.com/sosyal-aglar-utanmayi-yok-etti--611090h.htm  18 Ocak 2011 Salı 14:44:59 

“İnternet Kişiyi Topluma Kazandırıyor”
        Genel olarak düşünülenin aksine, son yapılan araştırma sonuçlarına göre, internet insanları daha da sosyal yapıyor. İnternetin insanları sosyal yapıp yapmadığı konusunda oldukça fazla araştırma yapılmaktadır. Bazı çalışmalar, internetin özellikle çocuklar üzerinde asosyallik ve iletişim bozukluklarına yol açtığını iddia etse de, ABD’de yapılan başka bir araştırma da bunun tam tersini savunarak, internetin insan ilişkilerini farklı bir yolla geliştirdiğini iddia ediyor.
Pew internet araştırma merkezi tarafından yapılan bu araştırmaya göre, iletişim
teknolojileri ve internetin sosyal ilişkileri daha da geliştirdiği ortaya koyuluyor. Pennsylvanya üniversitesinde yapılan bu çalışma için 2512 kişiyle görüşme yapıldı. İnternet kullanımının, insanları yalnızlaştırmadığı, tam aksine, Facebook veya Twitter gibi sosyal ağlar sayesinde, artık yalnızlık çekilmediği belirtiliyor.
Araştırmada değinilen konulardan birisi ise, insanların yalnızlık oranının, 1985 yılında cep telefonu ve internet kullanımının ortada olmadığı zamanlara göre hiçbir farklılık göstermediği şeklinde oldu. Yapılan bu araştırmanın, teknoloji ve sosyal yalnızlık konusunda yapılan ilk araştırma olduğu ve bu yüzden önemli olduğu belirtiliyor. İnternet üzerinden dosya ve fotoğraf paylaşımında, gönderiminde bulunan kişilerin ve cep telefonu ile görüşme yapanların, sadece elektronik mesaj gönderenlere kıyasla, daha sosyal oldukları belirtiliyor. Dünya üzerindeki birçok kişinin konuşacak kişi bulamaması, internetin yalnızlığa bir anlamda çare olduğu belirtiliyor.
       İnternet kullanıcılarının, düşünülenin aksine, fiziki olarak sosyal ortamlarda da daha çok bulunduğu, internet kullanmayanlara nazaran, daha fazla dışarıda sosyal ortamlarda vakit geçirdiği belirtiliyor.

[http://www.electroblog.org/internet-kisiyi-topluma-kazandiriyor ]  
18 Ocak 2011 Salı 14:46:01


****İnternetin yaygın kullanımı kişilerin utanma duygusunu elbette ki etkileyecektir. Bu etkileme kimilerinde az olabilecekken, kimilerinde daha fazla olacaktır. Hatta bazılarını daha da fazla etkileyip çoğu şeyden utanmaz hale getirebilecektir.

-Fakat suç internetin icadı mıdır???
-Ya da suçlu internetin icadında etkisi olan bilim insanları mıdır????



Buradan şu çıkarımı yapabiliriz ;bu durum için bahane üretmekten ziyade bu sorunun ortaya çıkış sebebinin ne olduğunu bulmaya çalışmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Bu yüzden kişileri yahut  nesilleri; interneti kullananlar veya kullanmayanlar olarak ayırmaktan ziyade interneti doğru kullananlar/bilinçli kullananlar veya doğru kullanmayanlar/kullanamayanlar olarak ele alıp buna göre değerlendirmek daha doğru olacaktır. Eğer kişi doğru kullanıyorsa bu durumdan olumlu etkilenecektir. Daha bilgili vb olabilecektir ve haliyle kendisini daha da iyi ifade edebilecektir ve bu durum kişiyi daha da sosyalleştirebilecektir. Fakat yanlış kullanım söz konusu olduğunda ise bu durum sonucunda kişiler olumsuz etkilenebilecek ve daha duygusuz oldukları düşünülebilecektir. Belki de kendisini daha özgür hissettiğinden veya başka nedenlerden de olabilir ki bu yüzden düşüncesizce yapmış olduğu haraketler ortaya çıkacak ve toplum tarafından utanmaz, düşüncesiz vs gibi  sıfatlarla nitelendirilebilecektir. Bu kişilerin böyle kararkterde olmalarının sebebi ise internet gösterilebilecektir ki suçlunun internet olup olmadığı da net değildir fakat şuan bu kaos yaşanmaktadır.Sonuç olarak internet bir teknoloji ürünüdür bu teknolojinin de matematik biliminden köken aldığını söylemek yanlış olmasa gerek. Bilim ise iki tarafı keskin bir bıçaktır Çünkü doğru kişilerin elinde bir umuttur, aydınlık bir dünyadır fakat yanlış kişilerin elindeyken ise bir karamsarlıktır, karanlık bir gelecektir.. O zaman iş doğruyu fark edebilmekte onu seçebilmektedir ki doğruyu ve iyiyi seçebilmenin yolu da bedensel iyiliği-ruhsal iyiliği ve sosyal iyiliği yerinde olmaktan ve bunun yanı sıra da eğitimli olmaktan geçmektedir.
[ Şunu da demeden geçemeyeceğim :)) Konu açılmışken bunu da söylemek istiyorum :) Eğitim Öğretime kendini adamış tüm öğretmenlerimize ve öğretmen olma yolunda çabalayan herkese, bilim insanlarına, kendini insanlığa adamış herkese…Sonsuz teşekkür ediyorum-saygılar sunuyorum :) ]



UTANMAYCKSIN KARDEŞİM :))


Asla yaptığın işten utanma!!! | video.mynet.com

Çocuk ve Beden Dili


Çocuğun geleceğe hazırlanmasında en etkin ilk rol kuşkusuz anne - babaya düşmektedir.Kişiliğin %80 oranında oluştuğu 0 - 6 yaş döneminin nasıl ve ne şekilde geçirildiği çok önemlidir.Çünkü bu yıllar çocuğun geleceğinde iz bırakacak yıllardır.Aile içi eğitimin, kişiliğin yapılanmasında ve gelişiminde kalıtımsal faktörlerden sonra
en etkili faktör olduğu bilinen bir gerçekdir.
Çocuklarımızdaki öz güven,güvensizlik,aşağılık duygusu,sosyal ve anti sosyal
davranış ve tepkiler ilk çocukluk yıllarında anne - babaların yaklaşımları ile
şekil almaktadır.Daha ilk günlerden sevildiğini hissettirirseniz onlara sevmeyi
öğrenir,yapabileceklerini gösterir ve yapma fırsatı tanırsanız kendine güvenmeyi ve ayakta durmayı öğrenir. Hani bir çin atasözünde olduğu gibi bizim görevimiz onlara herzaman balık tutup karnını doyurmasını sağlamak değil, zamanı geldiğinde balık tutmasını öğretmek olmalıdır.

Yapılan birçok araştırmada ilkokul öğrencilerinin uyum ve başarıları büyük ölçüde ev koşullarına bağlanmıştır. Buradan hareketle anne -babalara şu sorular sorulabilir.
* Çocuk eğitiminde nasıl bir yol izliyor sunuz ?
* Çocuğunuzla sağlıklı bir diyaloğ kurabiliyor musunuz?
* Çocuğunuzun temel gereksinimleri nelerdir ve bunları karşılayabiliyor musunuz ? 
 gibi sorular daha da çoğaltılabilir.Bu üç soruyu düşünerek ve çocuklarımaza zaman  ayırarak işe başlamak bu yolda atılacak ilk önemli adım olacaktır. 21. yüzyıla girdiğimiz şu günlerde öncelikle anne baba olarak bizlerin çocuklarımızı tanıma,anlama ve ihtiyaçlarını kavrayabilme adına yeniliklere açık olmamız gerekmektedir.
Çocuğun,her yaş döneminin farklı gelişim özellikleri olduğu gibi,psikolojik ve davranış özelliklerinin de farklıolabileceğini bilmemiz gerekir.Sözgelimi 3 yaş çocuğunun gelişim özelliklerini bilmezsek çocuğumuzun bu yaşta gösterdiği paylaşmama,ben merkezli olma durumunu anlamakta güçlük çekeriz. Çünkü biliyoruz ki 2 - 3 yaş dönemi çocuk için bir inatçılaşma dönemidir.
   Aynı şekilde ön ergenlik dönemi yaşayan çocuklarımız için bu dönemin gelişim özelliklerini gözardı eder ve onları hep 3. 4. sınıftaki halleri ile kıyaslarsak hata yaparız. Çünkü biliyoruz ki bu dönem çocuk- luktan ergenliği bir geçiş dönemidir.Her geçiş dönemin de olduğu gibi buradaki olaylar da kalıcı değildir.
* Ergenler çocuklukla - erişkinlik arasında git - geller yaşarlar.
* Duyguları ve kararları ani iniş çıkışlar gösterir.
* Çok neşeli gördüğünüz çocuğunuzu biraz sonra,çok basit bir olaydan dolayı çok üzgün ve ağlar görebilirsiniz.
* Bu durum onların duygusal kararlılıktan henüz yoksun olmasından kaynaklanır.  

Burada üzerinde durmamız gereken en önemli nokta çocuğumuza iyi bir eğitim
verebilmemiz için çocuğun gelişimi ile ilgili temel özellikleri bilmemiz gerektiğidir. Aslında çocuk yetiştirmek ince bir sanat.Bu sanatı en iyi icra edebilmenin yolu karşımızdaki insanla etkili iletişim kurmakla mümkün olacaktır. İletişim,bir kişi ya da grupla karşılıklı mesaj alışverişinin yapılmasıdır.
Etkili iletişimin temel şartı; şartsız kabul ve dinlemedir.

NEDİR ŞARTSIZ KABUL?
Karşımızdakini önyargısız,olduğu gibi kabul etmektir.KABUL;küçücük tohumları bile en güzel çiçeğe dönüştürebilecek verimli bir toprak gibidir. Başkasını olduğu gibi kabul
etmek gerçekten sevmektir. Kabul kişinin gizli gücünün ortaya çıkmasına ve onun
duygularını,sorunlarını paylaşmasını imkan tanır.
İletişimin diğer bir şartı iyi bir DİNLEYİCİ olmaktan geçer.Gerek çocuklarımızla olan diyalogu- muzda gerekse diğer insanlarla olan diyalogumuzda iyi bir  dinleyici olmayı becerebilirsek eğer,problem diye karşımıza gelen bir çok olayın  kendiliğinden özümlendiğini görürüz. Aslında çocuklarımızla olan konuşmalarımızda çoğu zaman diyalog yerine monolog yapıyoruz . Yani tek taraflı konuşuyoruz. Genelde dinlemeyi pek bilmeyen bir toplum olarak herkes konuşuyor ama iyi bir dinleyici olmayı unutuyoruz.

Sağlıklı anne - baba - çocuk iletişiminde amacımız onları DUYMAK değil DİNLEMEK  olmalı. Televizyon seyrederken " anlat oğlum seni dinliyorum diyen bir baba  çocuğun gözünde ne kadar ilgili bir baba portresi çizer.Kurulacak ilişkide göz  teması,oturuş şekli,dinlediğimizi belirtir basit ipuçları karşıdaki kişiye "seni dinliyorum " mesajını verir ve onu anlatmaya cesaretlendirir şekilde olmalıdır. İletişimin anlamı almış olduğumuz tepkiler ve beden  dili ile yakından ilgilidir.İletişimde kullanılan
* kelimelerin değerinin % 10 ,
* söyleyiş tarzının % 30
* beden dilinin ise % 60 oranında etkili olduğunu biliyor musunuz ?
Çocuklarınızın sorunlarını çözerken tutumunuz onlarla konuşmak şeklinde değil,genelde onları dinlemek şeklinde olmasına özen gösterin. Burada insanın kendini geliştirmesi adına güzel eserler veren yazar Oğuz SAYGIN'ın kızı ile arasında geçen bir olayı sizlere aktarmak istiyorum."Birgün kızım Merve'ninbebekleri ile oynuyorduk ve ben sözcüklerimle onun yanında olduğumu hissettirmeye çalışıyordum.Ama kelimeleri söyleyiş tarzım ve beden dilimle bunun aksini yapıyordum.Birden telefon çaldı,gelen önemli bir telefondu ve ben bütün ciddiyetimle telefonda konuştum.Telefondan sonra kızımın bana söylediği şu cümle kafamda şimşek gibi çaktı.
"BABA TELEFONLA NASIL KONUŞUYORSAN BENİMLE DE ÖYLE OYNA"
O günden sonra kızımla oynarken sözcüklerimle ve beden dilimle kızımın yanında olmaya çalışıyorum. Bu güzel örnek bize ne söylediğimizin değil , nasıl söylediğimizin daha önemli olduğunu hatırlatıyor.



**** Çocuğun yetiştirilmesinde ve eğitiminde beden dilinin çok etkin bir rolü bulunmaktadır.
         0-5 yaş aralığındaki çocuklarda temel-güven duygusunun gelişim temeli atıldığı için çocukla kurulan iletişimin olumlu veya olumsuz etkileri çocuk üzerinde çok etkili bir şekilde kendini göstermektedir.
            Çocuk eğitiminde çocukla kurulan göz teması, onu göz hizasında etkin dinleme ve onlarla aynı masada oturma gibi yapılan davranışlar çocuk ve eğitimci arasında sağlıklı bir iletişim kurmaya temel hazırlamaktadır.    17 Ocak 2011    21:35:47